24 Ağustos 2007 Cuma

Güzel Günler Bizi Bekler, Eyvallah Dersin Olur Biter

Bir tekstil fabrikasında çalışıyordum. Uyumsuz, rahatsız, tatminsiz bir tiptim. Olmak istediğim yer orası değildi, yaptıklarım yapmak istediklerim değildi. Birlikte çalıştığım herkesten nefret ediyor, her günün her saati ( mustafa hakkında herşey filminde mustafa'nın baktığı gibi bir bakış atıp çevreme ) benim bunların arasında ne işim var diyordum.

Hayat kabus tabi... Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum.... Kelimeler uçuşuyor her daim gözümün önünde. Lanet ederek çalışıyorum. Bir gün, bir an dedim ki kendi kendime: Yaptığın işi seveceksin... başka yolun yok...

Yoktu sahiden :)

O zamana kadar memur gibi yaptığım işi severek yapmaya başladım. Anlamaya, uğraşmaya, öğrenmeye başladım. Bunlar oyun gibi gelmesin, benim için basit şeyler. Ani değişimler, sıfırdan başlamaklar filan. Diğer yandan, içinde bulunmaktan hoşlanmadığım insan sürüsüyle ilgili fikirlerim değişmiş değildi ama hayatımın sonuna kadar burada olmak zorunda değilim, geçici bir süre için katlanırım diyordum kendi kendime...

İşler çoktu, yap yap bitmiyordu. İşimi seviyorum, hakkıyla yapmaya çalışıyorum ya, ertesi güne iş bırakmıyordum. Dağ gibi yığılsa da o geceyi iş yerinde geçirip sabahlıyor bitirip rahat ediyordum.

Yine böyle çok iş biriken bir günün gece yarısıydı. Kafam çalışmaktan kocaman olmuştu, biraz ara vereyim dedim. Yarım saat kadar işle hiç ilgilenmeyecek, biraz boşaltma yapacaktım. Ofis katının balkonuna çıkıp bir sigara yaktım, ulan ben bu sigaraya nasıl başladım! diye diye bir de güzel tüttürüyordum ki :)

Uzaklara dalmayı çok severim. Yalnız kalmak en iyi ilacımdır bazen. (Yalnız kalmak dedim de, bu konuya bilahare gireceğimdir :) Balkonda yine böyle dalmış gitmişken, aklıma o gece o meyhanede bana fal bakan adam geldi. Nasıl da unuttum diye kızdım kendi kendime. aslında unutmuş olmam merak etmediğimden değildi; evimde internet ve bilgisayar yoktu, gündüzleri de merak edip araştıracak halim vaktim olmuyordu.

Bir hışımla sigaramı söndürüp bilgisayarın başına oturdum. Google'ı açtım ve arama çubuğuna ''sacred geometry'' diye yazıverdim. Önce ingilizce sonuçları taradım. O zaman ingilizcem şimdiki kadar iyi değildi. Bu arada bu tanımlama hem Secret Geometry (Gizli Geometri) hem de Sacred Geometry (Kutsal Geometri) olarak geçebiliyordu. Bazı yerleri anladım, bazı yerlere ingilizcem yetersiz kaldı. Kafamda aşağı yukarı bir fikir oluştu tabi. Bir yandan okuduklarımı anlamaya çalışıyor, bir yandan da fal bakan adamı hatırlayıp: ''eeee?'' diyordum içimden. Türkçe sonuçlara da bakayım dedim.

Ve hayatımı değiştiren, kader denen şey'in varlığını bana sorgulatabilen o arama sonucuyla karşılaştım... Leon, Shape of my Heart, meyhane, fal, sacred geometry, internet derken 30 yaşımda sahip olduğum bu büyük aşk için doğadaki herşeyin eteklerine kapanıp şükretmek istediğim sonuçla...

yoruldum, devam edecek... :)

Hiç yorum yok: