5 Temmuz 2011 Salı

'Yenilmedim sana İstanbul! diye bağırmak isterdim.. Her seçim bi vazgeçiştir demişler, başka mevzulara derinleşebilmek için evimde geçirdiğim zamanlar azaldı, evimde geçirdiğim zamanlar azalınca, blog başında geçirdiğim zamanlar da azaldı. Ara sıra ayak uzatacak zamanlarım oldu, onlarda da sahiden ayak uzattım.

Bazen dalıp gidiyorum, kaç haftadır yarım gün olsun ayaklarımı uzatıp aylaklık etmedim, ne olacak bunun sonu diye. Birilerinin doğum günleri, birilerinin çocuklarının doğum günleri, kandiller, bayramlar, şunlar bunlar günleri, nikahlar, nişanlar, isteme törenleri... Kalan zamanlarda beyazlar çıkmış saçlar boyanmalı; bişiyler uzamış alınmalı; toprak eklenmesi gereken, saksısı değiştirilmesi gereken bitkiler var, halledilmeli; bitmiyor anacım... bitmiyor... Hamburg'da yaşarken bu kadar ütülenecek şeyimiz olmazdı, şimdi neden var?  :)

Bloğumun en başından bu güne gelişine bakarsam iki ana bölüm görüyorum; birincisi, Özgür karşıma çıkana kadarki uykuyla uyanıklık arası süreç, ikincisi 'yeni hayat'ın başladığı ve farkındalık kelimesinin hayatıma girdiği rüya süreci.
Ve şimdi sırada, yaşadığım, ama henüz bu bloğun sayfalarına kayıt düşemediğim üçüncü perde var; tezahür süreci.. Er meydanındaki büyük karşılaşmalar, sınavlar, alınan notlar...

Hayat beni öyle bir okula aldı ki... Tamamen kendi seçimlerim sayesinde başıma gelen alt üst olmalar, yol ayrımları, büyük değişimler(ki bu değişimlerin bazıları zorakiydi, seçme şansım yoktu, ya herro ya merro)...
Tabi ki bunlar beni büyüten şeyler, hepsi başım üstüne.. Mal gibi yaşayıp ölmektense bu er meydanında öğreniyorum, şifalanıyorum, büyüyorum..

Hayatıma genelde astroloji kavramı ve özelde Ay takvimi diye bir sistem girdi. Tırnak kesmekten, çiçek budamaya, çamaşır yıkamaktan, ev temizliğine kadar bi sürü konuda bu takvime göre hareket ediyorum.

Bitkilerle aram çok iyi; Almanya'da hep hayal ettiğimi şeyi İstanbul'da kocaman bir terasımız olunca yapabilmeye başladım. Tohumdan domates, biber, kabak yetiştiriyorum, tüm bitkilerimle iletişim kuruyor onlara istedikleri gibi davranıyorum, onlar da bana sevgimin ve ilgimin karşılığını fazlasıyla veriyorlar.

Ve daha neler neler... Bi açılış yapayım dedim; devamı daha çabuk gelsin diye.

Şimdilerde okuduğum kitap Doğanın Gizli Mesajları. Tabiat ana'nın derin bilgeliğini tanımak ve onun fısıltılarına kulak vermek üzerine.. Bu kitabın bu zamanda karşıma çıkması tesadüf mü? Hayır... Tesadüf diye bir şey var mı? Hayır...

Görüyorum, beden gözlerim ve gönül gözümle herkesin içini görüyorum, her şeyi görüyorum...
Duyuyorum, herkesi, her sesi duyuyorum...
Dokunuyorum erişebildiğim her şeye, onları onurlandırıyorum... Ben varım, yanındayım diyorum.
Kokluyorum, koku hafızamı günden güne geliştiriyorum, ihtiyacım olduğunda çağırıyorum geliyor..
Ve tadıyorum; şükran duyarak; tadını alabildiğim her şey için..

2 yorum:

hindiba dedi ki...

unutmadan, ay takviminden de bahsedersin degil mi birazß bu konuyla ilgileniyorum, zellikle senin deneyimlerini duymak isterim.

Demet dedi ki...

Tabi ki bahsederim Evrencim, hatta diger blogumda daha detayli gireyim :)