2 Kasım 2009 Pazartesi

'Seyir Adabı' diye bir olgu olması gerek, böyle bir duygu, bir düşünce, bir ahlak olması gerek. Aksi takdirde ben artık ne tiyatroya ne de sinemaya gidebileceğim.

Sinemaya, tiyatroya oyunun yahut filmin başladığı anda girilir mi hiç? Girilmez!

Geçen hafta içi gittiğimiz bir tiyatro oyununda, oyunun başlamasına sadece 10 dakika kalmıştı ve salonun sadece yaklaşık yüzde 20'si doluydu. Eşim (kendisi Türkiye'de yaşamaya yeni başladığı için, bir çok detayı yeni deneyimliyor) hayretler içinde 'salon boş kalacak herhalde' dedi. Bense o kadar emindim ki insanların saat tam 8'de akın akın doluşmaya başlayacaklarına içeri. Kapıda sigara içip lak lak yapmak varken neden girip otursunlar canım! 'Bekle ve gör' dedim ona, 'bu salon birazdan tek bir koltuk bile kalmayacak şekilde dolacak.'

Aynen dediğim gibi oldu. Oyunun başlama saatine 2-3 dakika kala insanlar akın akın gelmeye başladı. Bu arada, yanlış koltuklara oturanlarla koltukların gerçek sahibi tabi ki birbirlerini hep o son dakikada farkettiler, yer tartışmaları yaptılar. Şapkalarını, montlarını çıkardılar. Saçlarını düzelttiler, cep telefonlarının sesini kapadılar, sağa yaslandılar olmadı, sola yaslandılar olmadı, en rahat pozisyonlarını da seçtiler ve sonunda oyunun başlamasına 'karar verdiler' ve oyun başladı.

Bu benim en rahatsız olduğum tablo. Bir de oyun ya da film sırasında sürekli cep telefonuyla oynayanlar, sessiz sessiz elini ağzına kapatıp konuşanlar, kısa mesaj yazanlar, kıpır kıpır yerinde duramayanlar, ayağını sırtına geçirenler, yanındakiyle sürekli konuşanlar var.
E ben böyle bir ortamda nasıl izleyebilirim? Sinirlerimi bozmadan bir de! I ıh! Mümkün değil... Sakin kalmaya çalışıyorum ama bu sefer de içim şişiyor.

Şimdi ben burada yazıyorum neler yapılması gerektiğini, olur ya birileri okur belki, uyar bunlara...

Oyun ya da filmin başlamasından 15-20 dk önce salonda hazır bulunalım ve oyunun başlamasına en geç 5 dakika kala koltuğumuzdaki yerimizi alalım. Çantamızı, montumuzu yerleştirelim ve derhal telefonumuzu kapatalım. (Çok özel bir durum varsa bilemem de, artık telefonlar kapalıyken kimlerin aradığını, açınca haber veriyor. Bu nedenle açık tutup da sesini kısmanın da bir anlamı yok bence. Ha diyelim ki böyle yaptınız, lutfen titremesini de kapatın da sessizlikte dııııızzzzttt dızzztttt dııızzzztttt olmasın)

Evimizdeki koltukta yayılmışız gibi bir sağ yana bir sol yana kontrolsüzce yatmayalım. Arkamızda oturanı da düşünelim.

Ayaklarımızı uzatırken, dizlerimizin önümüzdeki koltukta oturan seyirciye çarpmamasına özen gösterelim.

Yanımızdakilerle yaptığımız fıs fıs konuşmaları asgari düzeye indirmeye çalışalım.

Böyle yaparsak çok iyi olacak. Bakın söylüyorum.

Kasım başladı. Hey gidi hey! Geçen sene bu günlerde ne yapıyordum acaba Hamburg ellerinde. Bir kontrol edeyim. Herkese güzel bir kasım ayı diliyorum!

4 yorum:

ayçobanı dedi ki...

Dun annemle telefonda konusurken onlarin da hizlica sanat sezonunu actiklarini ogrendim. Ama anlatiklarina gulsem mi aglasam mi pek kestiremedim. Konu bu sefer: alkis adabi!! Oyle yerli ysiz alkislardan bahsetti ki, oyunun akisi alt-ust olmus!! Eskiden olmazdi boyle davranislar, ne degsiyor, nasil bu hale geliniyor buyuk muamma(mi?)!!

Not: Hamburg parklarinin kizillasan agaclarindan bahsediyordun belki de...

heidi dedi ki...

Yıllar önce ilk kez tiyatroya gittiğimde çok şaşırmış ve mutlu olmuştum. Gelenlerin çoğunluğu orta yaş üzeri çiftlerdi. Ve bütün hanımlar döpiyeslilerdi, bütün erkekler takım elbise giymişlerdi. O kadar özenlilerdiki. Daha salona girerken bile büyük bir sessizlik içinde giriyorlardı. Yerlerine otururken müsade isteyişleri o kibar hitapları çok etkileyiciydi. Ne kadar güzel demiştim. Çocuk sayılabilecek aklımla. Oyun izlemek için tercihim devlet tiyatrolarıydı. Sonraları şehir tiyatroları çıktı. Ben niyeyse hep mesafeliydim. Gidersem hem oyun konusunda hem de ortam konusunda hayal kırıklığına uğrayacağımı hissediyordum. Kaçınılan son geldi ve geçen sene bir oyuna gittim. Gürültülü yerine oturmayan kaba saba bir kalabalık. Oyun esnasında hiç susmayan bir grup kadın. Sürekli yanındakini dürtmek yoluyla yorum yapma ihtiyacı hissedenler. En son kardeşim, gittiği oyunda çekirdek çıtlatanlardan bahsedince yok artık dedim. Nasıl bir saygısızlıktır bu. Önce kendine sonra sahnedeki oyuncuya. O oyuna emek veren onca insana.

Şimdilerde yeni bir oyuna gitmek heyecanı içinde olsam da korkularımla baş başayım.

Adsız dedi ki...

Benim yorumum yazıyla ilgili olmayacak. Zevkle takip ettiğim blogunu bu kadar ihmal etmene üzüldüm sadece...En yakın zamanda yeni yazılarını okumayı diliyorum.
Sevgiler,
Ebru A.

Dudu dedi ki...

Dunya Tiyatrolar gunuydu. Muhsin Ertugrul'da Hamlet sergileniyordu. Erdogan kabasi oyuna 15 dk sonra girdi. Tabii kapilar acildi, isiklar, gazeteciler ve orada sahnede Sehir Tiyatrolarinin en onemli oyunculari Hamlet oynuyor. Sonra bir de bu adama oyun sonunda oldu verdirttiler. Bir sinir bir hisim ayaga kalkip "Oyuna saygisi olmayan gec gelen insana bir de odul verdirtiyorsunuz" dedim. Gozgoze geldigimizi herkesin bana baktigini gordum ve sonra alkislar koptu. Keske hep oyle cesaretli olsak haykirsak soylesek de hadlerini bilseler!