4 Nisan 2008 Cuma

"Kişi yalan söylemiyorsa, yeterince özgündür."
Ludwig Wittgenstein

13 Kasim günü saat 09:50'de, üzerine bir yazi yazmak üzere, yukaridaki sözü taslak olarak kaydetmisim ve sonra ben bile unutmusum. Az önce tesasüfen gördüm.

Demek ki bu yazinin zamani simdi idi. Cünkü benim icin, bu yazinin icini dolduracak araclar son zamanlarda olustu.

Yine bir zamanlar... (böyle demeye alistim bazi konularda... Insanin yasadigi sehir, cevre, onu kusatanlar davranis bicimlerini nasil da etkiliyormus-burada kendimle kaldikca, zaman gectikce daha da iyi anliyorum.) When I was in Istanbul... :)

Cok uzattim parantez icini, ne diyordum? Bir zamanlar... Kücük yalanlar söylemekten hic cekinmiyordum, pembe diyor bazilari di mi? Pembe yalanlar...

Bence pembe yalan diye bir sey yok...
Ancak hayat/ölüm söz konusu ise yalan söylemek tolere edilebilir bir de saniyorum hastalik/saglik mevzuunda. (belki)

Ama ben böyle yapmiyordum tabi ki. Cevremdekilerin cogu 'hayir' kelimesini duymaya tahammüllü degillerdi. Hayir kelimesini duyduklari zaman kurcalamayi cok seviyorlardi:
'Neden hayir?' 'Istemiyor muyum?' 'Özel bir sIkIntIm mI var?' 'Söylemek istemedigim bir sebebi mi var?' ya da 'lütfeenn, ama olmaz, hadiii!' gibi tepkileri ve israrlari cok duymustum.

Aslinda zaman zaman duruma elestirel bir gözle bakabiliyor, mecbur kaldigim icin sIkIntI duyuyor ve fakat karsit bir davranis biciminde bulunamamaya devam ediyordum.

Söyledigim yalanlar su sekilde olabiliyordu:

'aa cumartesi günü mü? benim x'e sözüm var'
'su isi yetistiremedim cunku basima soyle bir durum geldi'
ya da unutulmamasi gereken bir seyi unuttuysam, unutmus olmamin hafifletici sebeplerini yarativeriyordum hemen.
'sac modelini begenip begenmedigimi soran birine cok cok yakinim degilse, tabi ki 'cok begendim' diyordum.
Yeter ki karsimdaki üzülmesindi. Yeter ki, kimse bana darilmasin, gücenmesindi ...

Ama insan sadelestikce, hayatin anlamini yüzeyde degil, derinlerde arayinca, üzerine agirlik olan bazi huylarindan ya da poposuna bagli gezdigi ucuna tenekeler takilmis iplerden kurtulmak istiyor. Hafiflemek istiyor, icini bosaltmak istiyor biraz...

Bu konuda bir iki kez utanmis olmam, kendimi cimdiklememe yetti. Benzeri durumlar icin cin cücügü aklimla aninda uydurdugum her bahaneye (örnekse evde kalmak istedigimiz bir günde arkadaslarimizdan disarisi icin davet almak) esim ''ne gerek var canim cananim, icimizden gelmiyor deriz olur biter'' dedi.

Ben de bir karar verdim (bir süredir uygulamaya baslamis oldugum): Ne olursa olsun ucunda, kimseye yalan söylememek. Ister pembe olsun, ister kücücük minicik olsun söylememek...

Canim disari cikmak istemiyorsa, istemiyorum demek, ya da her neyse acik acik söylemek. Israr ya da kurcalama isine girisenlere de yine bir o kadar acik cevap vermek... Belki ben üzülecegim biraz bunun sonucunda, belki de biraz cevremdekiler... Ama icim rahat olacak :)

Insanim ben... Hatalarla, sacmaliklarla dolu... Ve büyüyorum, ve kendimi yeniliyorum, ve hatalarimi farkedip onlari tekrarlamamayi deniyorum...

2 yorum:

yaban dedi ki...

aahh sen de benim gibi kendinle uğraşıyorsun...
insanın en büyük hobisi zaten kendisidir bence. kendi hayatı, alışkanlıkları. :) sana istediğin gibi bir sen yaratmada başarılar...

Demet dedi ki...

Evet Yaban'cigim, ne mutlu bana ki, bunu yapabilecek vaktim ve durumum olabildi. Iyi ki biraz uzaklasmisim Istanbul'dan diyorum, bazen özlem agir bassa da... Yoksa burada ögrendiklerimi, farkettiklerimi, düzelttiklerimi asla yapma firsatim olmayacakti.