18 Mart 2008 Salı

Hiç kavga bilmez gül ile yaprak
Hiç kıyar mı ağaca toprak
Bu kimin oyunu?
İlk kim bozdu sonsuz uyumu?


Bugün garip bir gündü, acaba yataktan mi garip kalktim? Ya da sabah sabah garip hissettim de (sabah ki yazimdan belli bence-ne yazsam ne desem demisim, sacmalamisim biraz, bos konusmusum) gün icinde garipsenecek durumlari evrenin cekim yasasi geregi kendime mi cektim?.. Nedir?...

Son zamanlar hayatimda hic yapmadigim kadar kendimle ilgiliyim. Ilginc bir sekilde, kendimle ilgili oldukca, dogaya, insanlara, ic dünyalara daha bir ilgili oldum. Daha bir hassas, daha bir duyarli oldum.
Önceleri her günün her dakikasi, ülkemde olanlar, insanlar, cevremdeki hemen hemen her sey sinirlerimi kolayca harap edebilecekken, ben farkettim ki son 2-3 aydir sinirlenmeyen, jöle kivaminda bi tip olmusum. Ve de aman da kendim, aman da ruh halim, canim benim derken bu sefer de baska bir tuzaga düsüp kendimi dis dünyadan fazlaca soyutlamisim.

Eh anamizin karnindan yasam kocu dogmuyoruz, yasayip ögrenecegim tabii ki...

Öyle bir noktaya gelmisim ki, ben iyiyim, ben dogruyum, ben duyarliyim, ben et de yemiyorum, ben cicekleri böcekleri de seviyorum... derken....

Gazze'yi unutmusum, Irak'i unutmusum, mehmetcikleri ve dahi her tür savasta ölen her kimse unutmusum... Ülkemin basindakilerinin ettiklerini unutmusum. 3. sayfa haberlerini, türban meselesini, sosyal güvenlik yasa tasarisini, evlerinden edilen sulukule'li romanlari görmezden gelmisim...

Kendime kurdugum kücük ama harika dünyada, kendimden razi bir sekilde, ve kendim gibilerle yasayip giderken, oh ne güzel hayat deyip durmusum.

Bir kac gündür, ''hangisi dogru?''ya takildim kaldim.

Bugün almanca dil kursumda, ders arasi dinlenme sirasinda, arada bir ve asgari duzeyde sohbet ettigim bir baska türk arkadasin agzindan cikanlarla kanim dondu.

Bütün bir konusmayi anlatacak degilim, istemiyorum da zaten... Ama bugüne dek, temiz, pak, kimsenin ettigine, giydigine söz söylemeyen, saygili bir anadolu cocugu yakistirmasi yaptigim arkadas, devletin basindaki partinin kapatilma davasi ile ilgili ve devaminda türban konusuyla ilgili agzina geleni saydiktan sonra bir de ''Seriat keske gelse, bence mahsuru yok/hem zaten müslümanim diyen biri neden seriat istemesin ki, istemese garip olur' deyince salterlerim atti.

O ana kadar, parti kapatma eyleminin demokrasiyle bagdasmadigini, basi örtülü kizlarin egitim hakkinin ellerinden alinmasina karsin, ayni düsüncedeki ve hatta (belki de) daha radikal düsüncedeki erkeklerin hakkina dokunulmamasinin bir haksizlik oldugunun ama bastaki partinin sessiz ve derinden laik/demokratik devlet düsüncesiyle bagdasmayan eylemlerinin endise yaratmasi üzerine boyle bir carenin kacinilmaz oldugu gibi düsüncelerimi sakince paylasan bendeniz....
seriat kelimesini duyduktan sonra 'bu cümleden sonra tartisamam seninle' dedim o arkadasa.
'Ama neden konusuyoruz, tartisiyoruz bak, gerek yok böyle demene' dese de... ben ona nazikca izah ederek konusmayi sonlandirdim, ve sonrasinda konu kapatmak icin edilen bir kac cümle sirasinca farkettim ki, birbirmizle konusurken SIZ/BIZ, ONLAR/BIZ tanimlari kullaniyoruz...

Mola bitti ders basladi ama ben okuldan cikana kadar kendime gelemedim. Karsimda oturanla ayni topragin evlatlariydik ve birbirimizle SIZ/BIZ- ONLAR/BIZ diye konusuyorduk...

Ne diyebilirim ki? Icim acidi desem, yeterince ifade eder mi hislerimi acaba?
Anladim ki, bazi seylerin ORTA'si olmuyor. Anladim ki insan ya o taraf ya diger taraf oluyor... Ve anladim ki dönüsü zor bir yola giriliyor...

Aklima Sezen Aksu'nun yazinin basinda ekledigim sözleri geldi...
Birileri bizi bölmeyi malesef basardilar, önce kürt/türk diye, simdi de dinci/laik diye... Cok yazik oluyor...

Daha ileri gitmek istemiyorum...

2 yorum:

hindiba dedi ki...

Merhaba,
Uzaklardayım, televizyon seyretmiyorum, bazen gazeteleri okumaktan kaytarıyorum, huşuyla botanik sitelerini takip ediyorum, derken... Bazen senin düştüğün ikileme düşüyorum ben de... Tam bir yanıt bulduğum söylenemez...
--
Çok yıllar önce bir kitapta "İnananı ikna etmek gereksiz, inanmayanı ikna etmek imkansızdır" diye bir söz okumuştum. Burada dinsel inançtan değil genel olarak herhangi bir fikre olan inançtan bahsediliyor. Çok da doğru değil üstelik, inanmayanı ikna kısmen mümkündür. Ama yine de buradan yola çıkarak keskin fikir tartışmalarına girmekten vazgeçtim çok zamandır. Belki de yanılıyorum.

Demet dedi ki...

Merhaba,
Haklisin ben de zaten ayni düzlemde tartisamayacagimizi anladigim noktadan itibaren sürdürmedim. Ama cok üzüldügümü soylemeliyim.
Düsününce; kendi üzerimde sorumluluk olarak hissettigim bazi davranis bicimlerine dikkat ederek, dogaya, hayvanlara duyarliligimi sürdürerek insani olarak vazifemi yapiyor sayiyorum kendimi. Bunun disinda savaslarda ya da herhangi bir sekilde zulüm gören, aci cekenlerin acilarini yüregimde hissetmek de malesef onlar icin yapabilecegim tek sey. Yine de, senin de söyledigin gibi, kus seslerine ve botanik bahcelerine daha fazla zaman ayirmak, bizi kendimizden razi yasamak yolunda daha iyi besleyecektir diye düsünüyorum.